BU NE YAMAN ÇELİŞKİ…

Aslında kendimi başka bir konuyu yazmak için konsantre etmiştim. Fakat gazetecilikte bir realite vardır. Özel olan sendedir ve istediğin zaman kaleme alabilirsin. Ancak güncel olanı yazmadığın takdirde o bayatlamış olur. Doğal olarak bende günceli ilk sıraya yerleştirdim. Yani asgari ücreti…

İşçilere ödenebilecek minimum ücreti ifade eden asgari ücret, 8 bin 506 lira olarak açıklandı. Asgari ücret çalışanın gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür ve buna benzer gereksinimleri göz önüne alınarak hesaplanıyor. Olması gereken kriter bu ve Avrupa da öyle yapıyor. Dolayısıyla Avrupa’da asgari ücretli çalışan oranı ile Türkiye’deki asgari ücretle çalışan oranı arasında dağlar kadar fark ortaya çıkıyor. Bizde neredeyse tüm çalışanların ücreti asgari ücret seviyesine gelmiş durumda. Buna bir de hiç kimsenin güveninin kalmadığı Türkiye İstatistik Kurumu verileri ekleyince durum daha da vahim oluyor.

Sizleri ne asgari ücret, ne etiketlerdeki rakamlara boğmak istemiyorum. Ekonomistler bunun fazlasıyla yapıyor. Belki gözünüzden kaçmıştır diye sizlerle iki haberi paylaşmak istiyorum. İsteyen istediği  analiz yapabilir.

Birinci haberde Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, Kış aylarında beslenme önerileri sunuyor. Aydın, önerilerini şöyle sıralıyor:

‘Özellikle sonbahardan kış aylarına geçiş döneminde meyve ve sebze tüketimini artırarak bağışıklık sistemini güçlü tutmalıyız. C vitamininden zengin besinleri tüketmeliyiz. Karnabahar, lahana, brokoli gibi sülfür içeriği yüksek sebzeleri masamızdan eksik etmemeliyiz. Tavuk veya etle pişirerek, salata yaparak, haşlayarak veya zeytinyağlı sos ile tüketebilirsiniz. Yine yeşil yapraklı sebzelerde E vitamini açısından zengin kaynaklardır ve bol bol tüketilmesi gereken besinler arasında yer alır. Meyvelerden mandalina, kivi, portakal, nar gibi C vitamini açısından zengin besinler tüketmek bağışıklık sistemini korumak adına önemlidir. Probiyotik desteği de bir o kadar önemlidir. İçerisinde probiyotik barındıran en güzel besinler; kefir ve yoğurttur. Bu besinleri her gün tüketmeye özen göstermek bağışıklık sistemi için oldukça yararlı. Günde 1 su bardağı kefirin ise mutlaka tüketilmesi öneriliyor. Yoğurtta ise bağırsak ve bağırsak yollarını hastalıklara neden olan mikroplardan uzak tutan sağlıklı bakteriler bulunuyor. Omega-3 gibi sağlıklı yağlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Balığı haftada 2 kez tüketilmesine özen göstermeliyiz. Balığın yanı sıra diğer omega-3’den zengin olan avokado, ceviz ve keten tohumu da bağışıklığı güçlendirmek de etkin rol oynar. Kahvaltıda sindirim sistemimizi zorlamayacak, hafif ve etkili bir öğün yapmalıyız. Hamur işleri, poğaça, kızartma, şekerli ve işlenmiş besinler yerine yumurta, peynir, tam buğday ekmeği, zeytin ve meyveden oluşan bir kahvaltı modelini tercih etmeliyiz. Kış aylarının bir diğer vazgeçilmezleri ise yeşil çaylardır. Ihlamur, adaçayı, nane-limon, zencefil gibi birçok bitki çayını tüketebilirsiniz. Tatlandırıcı olarak bal ve tarçın kullanarak daha kolay tüketmenizi sağlayabilirsiniz.’

Gelelim ikinci habere; bu haberde Gıda Mühendisi Bülent Şık, gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor:

‘Türkiye Cumhuriyeti tarihinin savaş ya da kıtlık dönemlerinden bağımsız olarak en ağır gıda krizlerinden birini yaşıyor. Son bir yıl içinde gıda fiyatlarında 3 ile 4 kat aralığında bir artış oldu. Bu artış; yoksul, gelir desteğinden yoksun, işsiz ve güvencesiz kesimlerin sağlıklı beslenmesi üzerine çok ciddi bir problem oluşturuyor. Ama bu problemin en çok mağdur ettiği kesimin de çocuklar olduğunu belirtmeliyim. Özellikle 5 yaş altı çocuklardaki beslenme yetersizliğine bağlı sağlık sorunlarının önümüzdeki yıllarda çok ciddi bir artış göstereceğini düşünüyorum. Okullarda beslenme yetersizliği ve açlık sorunu yaşayan çocuklarla ilgili çok sayıda haber kamuoyuna yansıyor. Ancak okula gitmeyen 5 yaş altı çocukların da sağlıklı beslenmeden mahrum olmasının çok ciddi sorunlar doğuracağını mutlak surette kamuoyunun bilmesi gerekiyor. Türkiye’de okul öncesi çağda 6 milyon çocuk bulunuyor. Bu çocukların büyük çoğunluğu herhangi bir destekten yoksun. Hamilelik dönemi dahil, hayatın ilk birkaç yılında sağlıklı beslenme olağanüstü önem taşıyor. Dolayısıyla gıda güvencesi açısından sorun yaşayan ailelerin tespiti, bu ailelere nasıl destek sağlanacağına dair bir yaklaşımın oluşturulması, özellikle 1 yaş altı çocuklara mama desteği sağlanması, yapılacak desteğin süreklilik arz etmesi çok önemli. Yapılacak destek çalışmalarında sadece belediyeye başvuran aileler değil, bir şekilde temsil hakkından yoksun, kendisini ifade edemeyen, hak talebinde bulunmak da çekingen davranan kesimlere de yerel yönetimlerin mutlaka ulaşması gerekiyor.’

Bu iki haberin altına birde Birleşik Kamu İş Konfederasyonunu Kasım ayı açlık-yoksulluk araştırması sonuçlarını ekleyince tablo netleşiyor. Birleşik Kamu İş’e göre, Kasım ayı açlık sınırı 8 bin 657, yoksulluk sınırı 25 bin 422 lira oldu. Araştırmalar ülkemizde açlık ve yoksulluk sınırında 50 milyon dolayında insan olduğunu söylüyor. Sizinkini bilmem ama benim analizim bu ne yaman çelişki olur.

Bir dipnot: Hafta sonu Sur’da dolaşıyordum. Diyarbakırlılar, çevre illerden ve turlarla gelen yerli turistler, Sur’da müthiş bir yoğunluk oluşturuyor. Bu yoğunluk doğal olarak büyük bir trafik keşmekeşliği yaratıyor. Hem Turistik Caddesinde, hem de Balıkçılarbaşı güzergahında trafik neredeyse hiç ilerlemiyor. Vatandaşlar araçlarını  park etmek için yer bulamıyor. Sur’da park sorunu biran önce çözülmelidir. İlgililere duyurulur.

Sevgiyle kalın.

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir