Dünya 7 milyar 924 milyon insan farklı coğrafyalarda yaşıyor. Hani bir söz vardır. ‘Coğrafya Kaderdir’ diye. Değişik renklere, değişik ırklara, değişik dillere, değişik dinlere sahibiz.
Dünyaya gözlerimizi açtığımız coğrafyada bazımız zengin, bazımız orta, bazımız fakir yaşıyoruz. Kimilerimiz otoriter ve totaliter baskıcı rejimlerde zorluklar ve yokluklar içinde yaşarken, kimilerimiz de demokrasi ve hukukun işlediği rejimlerde bolluk ve bereket içinde yaşıyoruz. Ama sonuç olarak hepimiz insanız. Yani iyiyi de kötüye de kendimize reva gören biziz.
Bugün dünyanın pek çok yerinde savaşlar, iç çatışmalar, baskıcı rejimler ve doğdukları yerde doyamadıkları için milyonlarca insan göç ediyor, farklı ülkelere sığınıyor, ya da dili, ırkı ve milliyeti nedeniyle mülteci konumuna düşüyor. Yani coğrafya öyle veya böyle insanın kaderi oluyor. Oysa her insan için ne olursa olsun doğduğu yer özel ve unutulmazdır. Olağanüstü durumlar olmadığı sürece de orada yaşama arzusu ilk sıradadır.
Son olarak 3’ncü Dünya Savaşı olarak da adlandırılan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle yaklaşık 10 milyon insan yerinden-yurdundan oldu. Bu insanların 3 milyon 500 bini başta komşu Polonya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağıldı.
Bugün Ukrayna’da yaşanan göçler, 2011’de Suriye’de yaşandı. Suriye’de iç çatışmalarla başlayan olaylar bir anda uluslararası bir savaşa dönüştü. Suriye söz konusu güçlerin laboratuvarı haline gelirken, milyonlarca insan doğdukları toprakları terk etmek zorunda bırakıldı.
Suriye’den kaçanları Avrupa ve Amerika kabul etmeyince, milyonlarcası ülkemiz ve diğer komşu ülkelere sığındı. Ancak aynı Avrupa ve Amerika, Ukraynalılara kapıları sonuna kadar açtı, kapıları açmakla kalmayarak, ‘Onlar mavi gözlü, beyaz tenli, Avrupalılar’ diyerek nasıl ayrımcı olduklarını da gösterdi.
Ülkemizde son günlerde sığınmacı tartışması yapımcılığını Hande Karacasu’nun yaptığı ‘Sessiz İstila’ belgeseliyle yeniden alevlendi. Aslında ülkemiz coğrafi konumu nedeniyle belki göçmen, mülteci ve sığınmacılar için Avrupa kadar cazip olmasa bile, geçiş güzergahında bulunmasından dolayı her zaman gündemde olmuştur, görünen o ki bundan sonra da olacaktır. Çünkü Göç İdaresi Başkanlığı’nın açıkladığı veriler bunu doğrular nitelikte. Göç İdaresi, 2016 yılından beri 38 bin 117 kişinin göçmen kaçakçılığından yakalandığını ve bunların 9 bin 288’inin tutuklandığını açıkladı.
Yaşananlara bakınca sadece Avrupa ve Amerikalılar mı ikiyüzlü, elbette değil. Çünkü Göç İdaresinin verdiği resmi rakamlara bakınca bu işin içinde insan kaçakçılığının çok organize ve büyük boyutlarda olduğunu görüyoruz.
Sadece o mu, tartışmalara bakınca sığınmacılardan çok farklı şekillerde çıkar elde edildiğini, sömürüldüğünü ve bu çıkar ve sömürünün kendi vatandaşını da derinden etkilediğini biliyoruz.
Meğerse Suriyeli sığınmacılar sayesinde 15 Temmuz darbesi önlenmiş.
Yine Suriyeliler olmazsa ekonomi daha da kötü olurmuş.
Hatta patronlar Suriyelileri sigortasız ve düşük maaşla çalıştırıyormuş ve Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesine en çok patronların karşı çıkması gerekiyormuş.
Bunların en vahimi, bazı kesimler Suriyeliler üzerinden bir kaos planı hazırlıyormuş ve bunu darbeye dönüştürmek arzusundaymış.
Bunlar bildiklerimiz, ya bilmediklerimiz, ya da bilip de belirleyemediğimiz.
Mesela bazı ülkelerin Suriye, Irak ve Afganistan gibi ülkelerden devşirdiği militanları paralı asker olarak kullanarak, kendi çıkarları için farklı ülkelerdeki savaşlarda kullanmaları.
Bazen de Avrupalılara isteklerini yaptırmak veya içeride demokrasiden uzak bir rejim oluştururken, ses çıkarmalarını engellemek gibi..
Peki demokrasiden, hukuktan, insan haklarından ödün vermediklerini söyleyenlerin umuda yolculuk yapanların donarak ölmelerine, deniz ve okyanusların derinliklerinde nefessiz kalmalarına seyirci kalmalarına ne demeli?
Hangisi doğru, hangisi insancıl… Sadece sığınmacıları kullanmak için politika üretirseniz, onlar için bir politikanız yoksa, kendi ülkenizde işsizlik, yoksulluk diz boyuysa tepki de olur, tepkisizlikte…
Sizce bir film gibi izlediğimiz tüm bu olup-bitenler, coğrafyanın kader oluşundan mı kaynaklanıyor?
Sevgiyle kalın.