Nasıl bir ülke olduk böyle, nasıl şeyler yaşıyoruz-görüyoruz- duyuyoruz! Bu olanlar başka bir ülkede yaşansa inanın yer yerinden oynar. Her biri bomba niteliğindeki olaylar-gelişmeler elbette önemli ama birinci önceliğimiz insanların yaşam koşullarının her geçen gün zorlaşması ve yoksul sayısının her geçen gün artması. Peki sorumlu var mı, yok. Muhalefeti geçtik-ki onlarında kusuru çok fazla, çünkü seçim sath-ı mahalline girmemize rağmen hala aklı başında ekonomik politikalar ortaya koyamadılar, insanları inandıramadılar. Ya iktidara ne demeli, onlar zaten 20 yıldır bu ülkeyi yönetmediler, hep muhalefetteydiler. Yani körler sağırlar birbirini ağırlar misali…
Ülkede ekonomik şartlar kışla birlikte her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Bir tarafta çöpten yiyecek toplayan büyük çoğunluk, diğer tarafta zevki sefa içinde o çöpleri yiyeceklerle dolduran mutlu bir azınlık. Hafta içi arabayla Kayapınar’dan Yenişehir’e, Bağlar’dan Sur’a kadar merkez ilçelerde şöyle küçük bir şehir turu attım. Gerçi akaryakıt fiyatlarının böyle uçtuğu bir dönemde şehir turu atmak lüks olsa da gazeteciliğin gereği sık olmasa da zaman zaman bu turları gerçekleştirmek sağlıklı analız yapmamıza yarıyor. Önümüzdeki yazılarda gördüklerimize yer vereceğiz elbet, şimdilik küçük bir giriş yapayım istedim.
Öncelikle şunu belirteyim; tamamı kayyumların elinde olan yerel yönetimler, hizmet ve altyapıya yönelik çalışmaları neredeyse tamamen unutmuş, onun yerine kente gelen siyasilerin ziyaretlerini organize etmek, iktidara yakın olan sanatçı-yazar ve şahsiyetlerin katıldığı organizasyonlar düzenleyerek iki tarafı da memnun etmek derdine düşmüş bir görüntü veriyor.
Nitekim Diyarbakır Valiliği, kentin tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğindeki en önemli meslek kuruluş Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’na aylardır randevu vermiyor, toplantılara davet etmiyor. Söz konusu bu gerginlik kendisini İzmir Fuarı’nda gösterdi. İzmir’de kentin tanıtımı için valilik ve kayyum yani belediyeler birlikte stant açarken, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası 20 metre ileride ayrı bir stant açtı. Ee durum böyle olunca kentin sorunlarını tespit etmek ve çözüm üretmek zorlaşıyor elbette.
Bu arada gördüğüm kadarıyla tüm ilçelerde çöpler düzenli toplanmıyor, kaldırımlar yürünecek durumdan çıkmış, birçok bölgede yeterince asfalt çalışması yapılmamış durumda. Ama Allah var refüjler yaz-kış çiçek dolu. Ha bu çiçek ve özellikle palmiye ağacı alımındaki şaibeler hangi kayyum gelirse gelsin orta yerde duruyor. Bunun da hatırlatmakta yarar var.
Bu şehir turu esnasında başka bir şey daha dikkatimi çekti. İlçelerin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıfları önünde biraz/cık yardım alabilmek adına kadınların saatlerce beklemesi idi. Bu kuyrukları birkaç yüz lira için devlet bankalarının ve PTT’lerin önünde de görmek mümkün. Sırada bekleyen kadınların çoğu utandıkları için yüzlerini kapatıyor. Fakat utanması gereken o kadınlar değil, onları orada bekleten sistemdir. Kardeşim yardım böyle mi yapılır? O insanların hesaplarına para yatırılsa, ihtiyaçlarını kendileri karşılasa daha iyi olmaz mı?
Şehir turu sırasında gördüklerim hem bedenen, hem de zihnen beni öylesine yordu ki, Kayapınar Dünya Kavşağında bir kafede oturan dershanemiz öğrencilerinin çay daveti ilaç gibi geldi. Ancak öğrencileri dinlerken zihin yorgunluğum daha da arttı. Ailelerinin büyük fedakarlık göstererek dershaneye gönderdiği bu öğrencilerin neredeyse tamamı geleceklerini ne bu şehir de, ne de bu ülkede görüyor. Hepsinin aklı fikri iyi bir üniversiteden diploma almak veya direk yurtdışında eğitimlerine devam ederek o ülkeye yerleşmek.
Bu sadece henüz üniversite eğitimi almamışlar için mi geçerli, hayır. Hafta sonu Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim sınavları vardı. Öncelikle tüm öğrencilere öğrenim hayatları boyunca cani gönülden başarı diliyorum. Aslında açık öğretim üniversitelerinde öğrenim görenlerin büyük çoğunluğunun zaten birden fazla diploması var. Fakat bu kadar diplomaya, yüksek lisansa, onlarca eğitim sertifikasına sahip olmalarına rağmen sistemin kötülüğünden ya işsizler, ya istedikleri işi yapamıyorlar, ya meslekte yükselmek, ya da onlarda geleceklerini yurtdışında gördüklerinden sürekli okumak zorunda kalıyorlar. İçlerinde ülke için öylesine bilgi birikimi olanlar var ki, hepsi ülke için büyük kayıp. Sırf torpilleri, dayıları olmadığı için hak ettikleri yerde değiller, mesleklerini yapamıyorlar. Umarım biran önce ülkenin geleceği için bu kişilerin önü açılır, hak ettikleri yere gelirler. Tüm bunlara bakarak tek kelimelik bir özet yapmak gerekirse, kentin hali ülke gibi.