En yalın haliyle seçim, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Halk, kendisine hizmet verecek olan ve kanunun öngördüğü şartlara sahip kişileri sandık başına giderek seçer ve görevi sonunda memnuniyetini veya memnuniyetsizliğini yine sandıkta not vererek değerlendirir. Cumhurbaşkanından milletvekiline, belediye başkanından muhtarına kadar seçilmişlerin görevden alınmalarının şekli kanunlarla belirtilmiştir. Onun dışında suçu kesinleşmemiş, bazı şartlarda kesinleşmiş olsa bile dönem sonunda yargılanacağı da ifade edilmiştir.
Ülkemizde özellikle son yıllarda görevden almalar büyük tartışmalara neden olmaktadır. Görevden almalar ve kayyum atamaları hemen hemen her alanda boy göstermektedir. Ancak siyaset alanında daha fazladır. Bunun birinci örneği Kürt siyasetine yöneliktir. Bilindiği üzere 2014 yılındaki yerel seçimlerde Barış ve Demokrasi Partisi 103 yerel yönetim kazandı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bu yerel yönetimlerin 95’ine kayyum atandı. O dönem kayyum atanan yerel yönetimlerin bulunduğu bölgelerde her gün protestolar yaşandı, polisle göstericiler karşı karşıya geldi, zaman zaman hoş olmayan görüntüler hafızalara kazandı.
2014’den 2019 yerel seçimlerine gelindiğinde bu kez HDP, ‘Kürdistani İttifak’ adında bir seçim ittifakı kurdu. Söz konusu ittifaka Kürdistan İslami Hareketi, Demokratik Bölgeler Partisi, Devrimci Demokratik Kürt Derneği, İnsan ve Özgürlük Partisi, Kürdistan Demokratik Platformu, Kürdistan Komünist Partisi ve Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi dahil oldu. Bu ittifak 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplamda 65 yerel yönetim kazandı.
Peki görevden alma şekilleri değişti mi, evet bir farkla değişti. Henüz seçim tamamlanmadan kayyum atama yazıları kamuoyuna yansıdı. Yine protestolar, yine polisle göstericilerin karşı karşıya kaldığı görüntüler tekrarlandı. Ama bu kez gösterici sayısı azaldı, bu da önceki kayyum atamalarındaki ağır baskıyla ölçüldü.
O günlerde protestolarda bulunanlar, çıkış noktası Nazi Almanya’sı olduğu ifade edilen ülkemiz de ise Cumartesi Annelerinin Galatasaray Lisesi önünde seslerini duyurmak için attığı ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ sloganı kulaklarda çınladı. Daha sonra ister sağdan ister soldan kim veya kimler haksızlığa uğradıysa bu slogana sarıldı, gırtlağı yırtılıncaya kadar’ Susma sustukça sıra sana gelecek’ dedi.
Bir de tüm bu olup bitenler yaşanırken sesini çıkarmayan, çıkarsa bile sesleri çok cılız kalan, Kürt siyasetçilerle yan yana görünmek istemeyen siyasi partiler ve siyasetçiler maalesef sıra kendilerine gelince bu slogana sarılarak ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ diyebiliyor.
Oysa o Kürt siyasetçiler ve demokratik güçler, kim haksızlığa uğradıysa şartsız şurtsuz onun yanında oldu destek verdi. 2019 yerel seçiminde böyle olmadı mı? Kürk siyaseti ve demokrasi güçlerinin desteğiyle başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok büyükşehir kazanıldı. Hatta İstanbul iki kez kazanıldı.
Şimdi herkesin üzerinde mutabık kaldığı ülkenin geleceğini şekillendiren bir seçime doğru hızla ilerliyoruz. İktidar, haklı olarak iktidarını sürdürebilmek için karşısındaki masayı dağıtmak amacıyla elinden geleni ardına koymuyor. Karşısındaki masa ise iktidarın planlı, programlı daha önce ince eleyip sık dokuduğu hamleler karşısında halen dağınık ve fikir ayrılığı çok fazla bir görüntü sergiliyor.
Kanımca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik hamle de bundan ibarettir. İktidar bu hamleyle seçime hem İstanbul Büyükşehir Belediyesinin imkanları, hem de taraftarına sağlayacağı avantajlar, hem de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en önemli rakiplerinden birinin bertaraf edilerek, karşısına daha zayıf bir aday çıkarılmasına yöneliktir.
Sonuç, iktidar hedeflerine adım adım ilerlerken, muhalefet HDP’yi dışlayarak iktidarın ekmeğine yağ sürüyor, çözüm üretmek yerine bir dönem kulaklarını tıkadığı ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ sloganı atmaya başladı.
ÇOCUK İSTİSMARI
Günlerdir ülkemizde 6 yaşındaki çocuğun istismarı konuşuluyor. Tepkiler o kadar çoğaldı ki sonunda Diyanet işleri Başkanlığı buna kayıtsız kalmayarak, Cuma hutbesinde çocuk istismarına yer verdi. Gittiğim camideki vaiz özetle; ‘Çocukların küçük yaşta evlendirilmesi ve çocuk istismarı vakalarının yüce dinimiz İslam ile anılması ve Müslüman kimliğinin zedelendiği bir sürece dönüştürülmesi asla kabul edilemez. İslam’a göre kadın ve erkek hem duygusal ve fiziksel, hem de ruhsal ve zihinsel olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilemez. Zira evlilik için sadece ergen olmak yeterli değildir. Ergenlik biyolojik bir süreçtir. Evlilik ise reşit olmayı gerektirir. Nitekim ülkemizde evlilik yaşının asgari sınırı onsekiz olarak kanunlarla belirlenmiştir. Başta anne-babalar olmak üzere herkesin evlilik yaşı ile ilgili sınırlara riayet etmesi hem dini bakımdan gerekli bir davranış hem de ailede kalıcı huzur ve mutluluğu sağlamanın en temel şartıdır’ dedi ve söz konusu olayı kınadı.
Sevgiyle kalın.