BEYİNE LAPTOP GEREKMEZ |
İnsanlar evrende olup bitenleri, bilgileri ölçüsünde ve algılarının aldığı kadarıyla anlarlar. Algılama güçleri kuvvetli ise buna istinaden, dünyaya bakış açıları da bir o kadar anlamlı ve diğer insanlardan farklıdır. Benin besin deposu çeşitli faktörlerden edindiğimiz bilgilerdir. Doğru bilgiler beynimizin iyi beslenmesini sağlar. Eskiden günümüze insanlık ve insan beyni bir çok evrelerden geçip günümüz koşullarını oluşturmuştur.
Çok eskileri incelediğimizde bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmalar sonucunda insanlığın varoluşu ile ilgili bir çok tez ve teoriler ortaya atılmaktadır. Evrim teorisi, evrendeki tüm canlıların sudan oluşan bir bakteri hücresinden, insanlığında bu hücrenin evrim süreci içerisindeki gelişiminden türediğini iddia etmektedir. İslam dini ise insanlığın Adem ve Havva’nın yaradılışıyla türediğini tebliğ etmektedir.
Günümüzün gelişmiş teknikleri ve bu tekniklere dayalı teorilerle ortaya sunulan teze göre 15 Milyar yıl önce meydana gelen büyük patlamayla (Bing Bang) evren oluşmuş, 5 Milyar yıl önce dünya kütlesi meydana gelmiş, 3.7 Milyar yıl öncede Dünya üzerindeki ilk protein ortaya çıkarak ilk canlı hücresi oluşmuştur. En azından günümüz imkanlarıyla ulaşılabilen en kabul edilebilir bulgu bu doğrultudadır.
İnsanlık bu tarihlerden günümüze gelene kadar pek çok fizyolojik ve biyolojik değişim geçirmiş olup günün şartlarına ayak uydurmaya çalışmıştır. Yaşadıkları süre içinde pek çok icatlarda bulunmuş ve bunları hayata geçirmişlerdir. İlk takvimi mısırlılar MÖ. 4000 yıllarında , ilk tekerlek, ilk yazı, ilk abaküs, ilk güneş saatleri ve ilkleri sıralamak mümkündür.
Bizim burada dikkat çekeceğimiz başka bir konu var. Dünyanın oluştuğu zamandan günümüze kadar insanlık tarihi teknolojik olarak kimi zaman günümüzün çok ilerisinde olduğuna dair, kimi zamanlar ise günümüz şartlarının çok gerisinde olduğunu gösterir kanıtlar vardır. Bilim bu konularla ilgili bazı bulguların nedenini halen çözememektedir.
Yani örnek verecek olursak İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924’te, Mayaların kayıp şehri Lubaantun’da (Maya dilinde düşen taşlar anlamına gelir) piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu. Gerçek insan kafatası ile aynı boyutlarda olup ve tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştır. Kafatası, ayrı bir parça olan hareketli alt çene kemiği ile anatomik olarak son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak tek bir kuartz kristalinden oyulmuştu. Kristaller karbon içermediği için, karbon testi ile yaş tespiti yapamayan bilim adamları, bu kristal kafatasının ne zaman, hangi yöntemlerle yapılmış olabileceğini farklı yöntemlerle test ettiler.
Bundan 8 bin yıl önce inşa edilen İngiltere’deki dikili taşlar Stonehenge, Mısır piramitleri, Urfa Göbekli Tepe’deki 11 bin yıl önce oyulan T biçimli hayvan motifli taşlar ve bunlar gibi günümüz teknolojisiyle dahi yapımı açıklanmakta güçlük çekilen yapılar, antik çağlarda yaşayan insanların iddia edildiği gibi az gelişmiş, sanat, bilim ve teknolojiden anlamayan ilkel insanlar olmadıklarını ispatlamaktadır. Evrimciler biyoloji, paleontoloji, zooloji, entomoloji, botanik gibi bilimin her dalına uygulamaya çalıştıkları çarpık evrimsel mantığı arkeolojiye de uyarlamak istemişlerdir. Ancak arkeolojide gün yüzüne çıkarılan tarihi eserler, evrimcilerin iddia ettiği gibi insanın maymunsu canlılardan gelişerek günümüzdeki modern halini aldığını iddiasını bilimsel olarak çürütmektedir.
Bildiğimiz bir gerçek var ki bunları yapan bir beyin olduğudur. Beyin laptop istemez çünkü laptopu yapan beynin kendisidir. Beyin, laptopu sadece kullanır.