SUÇLU KİM?

Her insan, yüreğinin götürdüğü yere gitmek ister. Ama hayat mücadelesinden dolayı,  zaman zalimce katleder gitmek istediği yeri.

          Kimi zaman  “ Eskiden olsaydım…” der  ve birden yaşlandığını fark eder. Bazen çocuk olmak ister, kaybettiklerini yeniden kazanıp, hatalarını düzeltmek için. Bazen de hayata yeniden başlamak ister ve soluk soluğa sustuklarını içine atmadan konuşmak için. Ve öyle bir an gelir ki kimi zaman çocukluk anlarından başlayıp, hayatı yeniden düzeltmeye çalışıp hayatı yeniden yaşamak ister. Geçmişini bir film şeridi gibi, gözünün önünden geçirerek, yaşadıklarının arasında, şunları yapmasaydım,  bunları yapmasaydım diye  kötü yönleri bir bir eleyerek ayırır.

           Çocuk olmak ister insan, çocukluğunu yeniden yaşamak için. Aslında tecrübedir hayata yeniden başlatmak isteyen. Oysa ki şu anki tecrübeyi çocukluğa götürmektir istediğimiz. Ama çocuk olmak ayrı bir şey, büyüyüp hayat tecrübesini kazanmak başka bir şeydir. Yeniden hayata başlamış olsaydık, belki de aynı hataları yeniden yapacaktık ya da aynı şeyleri bir daha yaşayacaktık. Çünkü biz yine çocuk olacağız ve çocukluk duygularımızla dünyaya bakacağız. Aynı saflıkla,  aynı temiz bir ruhla ve aynı çocukluk oyunlarla selamlayacağız insanlığı….

           Aslında biz hiç büyümek istemedik ki. Oysa çocukluk yıllarının getirmiş olduğu masumiyettir unutamadığımız. Bundan dolayıdır ki çocuk olmak isteyeceğiz. İşin gerçeği ise; her zamanın ve o zamanın getirmiş olduğu bir güzelliğinin var olması ve bizim farkında olduklarımızın sırasıdır.  Biz hayatta hangi unsurları öne almış isek bizim hayatımız da o düzende gider.

          Hayat bazen bizim için kurgularla doludur. Mücadele eden insanların hayatla iç içe olması ve yaşadığı zamanla yoğrulmuş bir hamur haline gelip, tecrübeyi başına taç etmesi ve sabrı yanına arkadaş etmesidir yapması gereken. Ama her nedense biz iş işten geçtikten sonra kaybettiklerimizi fark ediyor,  sabrı ise,  yanımızdan uzaklaştırıyoruz.

        Yaşarken, içinde bulunduğumuz güzelliklerin fakına varamıyoruz. Farkına varamadığımız gibi de birçok şeyleri de yıkıp geçiyoruz. Hayata sabırsızca yaklaşıp, güzel yürekleri darma duman ediyoruz.  Biz sadece konuşuyoruz.  Bazen ne konuştuğumuzu biz bile bilmiyoruz. Okumaktan, araştırmaktan yoksun, kulaktan kulağa duyduklarımızla yetinen bir toplum haline geliyor ve hatalar yapmaya başlıyoruz. Sonra da suçlu arıyoruz.  

        Dedikoduların esir olduğu bir dünyada yaşıyoruz sanki. Hayata gerçeklikten uzak bir bakış açısıyla bakıyoruz. Soruyorum siz, gerçekten hayat mı suçlu, çocukluk anları mı suçlu veya zaman mı suçlu?

        Yoksa….  

        Biz miyiz suçlu…….. 

        Suçlu olan kim ?

        Kim bilir..

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir