MEDYA21– CHP MYK sonrası konuşan Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili açıklamalarda bulunarak, “Bu çürük duvardan çekilmesi gereken hangi tuğla varsa, artık o tuğla çekilmelidir” dedi.
Sözcü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı sonrasında parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu. Sedat Peker’in yayınladığı videolarla gündeme gelen iddiaları değerlendiren Öztrak, “Uğur Mumcu’nun katledilmesiyle ilgili, ortaya atılan iddialar yenilir, yutulur cinsten değil. Bu çürük duvardan çekilmesi gereken hangi tuğla varsa, artık o tuğla çekilmelidir” ifadelerini kullandı.
Balkan göçmenleri için “Yüzde 90’ı selanik göçmeni ve sabetayist, müslümanlığa girmiş gözüken yahudiler” diyen Akçakoca İlçe Müftüsü Şaban Soytekinoğlu’nun sözlerini eleştiren Öztrak, “Akçakoca ilçe müftüsünün koltuğunda oturan bir kendini bilmez hadsiz, güya bir devlet görevlisi, bu ülkenin asli unsuru olan bazı yurttaşlarımıza, kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarına, hem de cami minberinden, ağır ve kabul edilemez hakaretler etti. Bu müftü, bu makama layık değil. İlk Diyanet İşleri Başkanımız Rıfat Börekçi’nin, milli ruh ve imanının yanından bile geçmemiş bu şahıs, o koltukta bir dakika dahi oturamaz. Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, hele hele maaşını milletin ödediği, devlet memuru makamını işgal eden birinin, toplumu bölmeye ve parçalamaya yönelik sözlerini, kin ve nefret kusmasını asla kabul etmeyiz. Bu adam hakkında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın soruşturma başlatması, açığa alması yetmez. Savcılar bu kendini bilmez hakkında halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten, derhal yasal işlem başlatmalıdır. Devlet olmanın gereği budur” diye konuştu.
Sedat Peker’in yedinci videosuyla gündeme gelen konuları ele alan Öztrak, “Türkiye bir mafya elebaşının ifşa ve itiraflarını tefrika halinde izliyor. Mafya-siyaset-ticaret ekseninde patlayan kanalizasyondan, ortalığa tahammül edilemez kokular saçılıyor” dedi. Öztrak’ın açıklamalarından satır başları şöyle;
FAİLİ MEÇHULLERİ AYDINLATACAĞIZ
İddialar korkunç, saray sosyetesine mensup birçok kişi zan altında… Türkiye’ye yönelik uyuşturucu rotaları, Kolombiya’da ele geçen kokainler, Venezuela üzerinden gelen uyuşturucular, mafya-siyaset-ticaret şeytan üçgeni, faili meçhul cinayetler ve bunların faillerine ilişkin yeni iddialar var. Uğur Mumcu’nun katledilmesiyle ilgili, ortaya atılan iddialar yenilir, yutulur cinsten değil. Bu çürük duvardan çekilmesi gereken hangi tuğla varsa, artık o tuğla çekilmelidir. Faili meçhullerin aydınlanması için Türkiye’nin bu kirli yönetimden kurtulması gerekir. CHP iktidara geldiğinde faili meçhulleri aydınlatacağız.
MEMLEKET NARCOS SETİNE DÖNMÜŞ
Memleket, memleket olmaktan çıkmış. ‘Narcos’ setine dönmüş. Adalet Bakanı susuyor. Bağımsız ve tarafsız yargı susuyor. Cumhuriyet savcıları susuyor. Havuz medyası susuyor. Bir İçişleri Bakanı konuşuyor o da milletvekillerini zan altında bırakıyor, TBMM Başkanı susuyor. Ama en önemlisi, işler iyi giderken ‘bu ülkede her şeyin sorumlusu benim ben’ diyen Erdoğan’ın şimdi gıkı çıkmıyor. Hiçbir şey yokmuş gibi ‘dördüncü yargı paketi yolda’ masalları anlatıyor. Hayırlara vesile olur inşallah… Fakat bugüne kadar açıkladığı her pakette yargıda işler düzelmeyi bırakın, hep daha kötüye gitti. İnsan sadece konuştuklarından değil, sustuklarından da sorumludur. Hele hele böyle dönemlerde, konuşması gerekenler susarsa, sükût ikrardan gelir.
GÖREVİ OĞLUNUZA KİM VERDİ?
Son Başbakan’ın oğlu Venezüella’ya yardım için, test kiti ve maske götürmüş. Gittiği dönemde, Türkiye’de günlük vaka sayıları 15 bin 755. Venezuela’da 317. Filistin’de ise bin 329. Venezuela’ya maske ve test kiti taşıma görevini oğlunuza kim verdi? Resmi heyetle Venezüella’da nasıl denk geldi? Madem, bir yardım yapılacaktı, vaka sayısı Venezuela’nın dört katı olan Filistin’e yardım etseydiniz ya. Aziz milletimiz bu yapılan açıklamalardan ‘Mutmain’ olmamıştır. Memleketteki bu hazin tablonun sorumlusu bellidir. 20 Temmuz sivil darbesinin ardından başlayan otoriterleşme süreci, devleti tahrip etmiştir. ‘Devlet güvenliği’ diyerek, hukuk güvenliği yok edilmiştir. Rahmetli Uğur Mumcu’nun yıllar önce dediği gibi; ‘Bir ülkede devletin güvenliği ile hukukun güvenliği eş anlamlıdır. Devlet güvenliği adına, hukuk güvenliğinin ortadan kaldırılması, demokrasi ve hukuk devleti için iİleride onarılamaz yaralar açar.’ İşte bugün Türkiye’de olan da tam budur. Bu ucube vesayet sistemi, bu tek kişi rejimi, hukuku katlediyor. Bu ucube düzende, kurumlar çöküyor. Hak, hukuk, adalet çöküyor. Ahlak, edep, adap çöküyor. Liyakat çöküyor. Tüm bunlarla beraber de bir zamanlar dünyada yükselen yıldız olan bir ekonomi çöküyor. Millet aşını, işini, varını-yoğunu yitiriyor.
128 MİLYAR DOLAR
Kayıp 128 milyar doların hesabı hâlâ ortada yok. Ekonomiye “sahte istikrar makyajı” yapıp seçim kazanmak, sarayın kibirlisinin kerameti kendinden menkul, “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini ispat etmek için, dışa açık bir ekonomide, iş bilen hiçbir yönetimin yapmayacağını yaptılar. Hem faizi hem de döviz kurunu düşük tutmaya kalktılar. Bunun için döviz ve faiz baronlarına, yandaşlara milletin döviz rezervlerini ucuza peşkeş çektiler. Milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından, hukuksuz bir biçimde buharlaştırdılar. Milletin emek emek biriktirdiği dövizlerini, Merkez Bankası’nın elinden alıp siyasetçinin elinde oyuncak ettiler. Şimdi hem faiz hem döviz kuru hem de enflasyon rekorlar kırıyor. Niye? Çünkü Merkez Bankası’nın kasasında yeterli döviz rezervi kalmadı.
BORÇ YÜKÜMÜZ SIÇRIYOR
Uluslararası Para Fonu’nun verilerine göre, 75 gelişen ve yükselen ekonomi arasında, kısa vadeli dış borcuna göre en az rezerve sahip beşinci ekonomiyiz. Damat ve kayınpeder bir yandan 128 milyar doları sattılar, bir yandan da bunun üstünü örtmek için ekonomistlerin “ilk günah” dedikleri günahı da işlediler. Milletten altınla, dövizle borçlandılar. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, geçtiğimiz mart ayında açıkladığı eylem planında, “İç borçlanmada döviz cinsi borçlanmayı azaltacağız” diye söz verdi. Ama bu yılın ilk üç ayında yapılan iç borçlanmanın yüzde 39’u, döviz cinsinden. Döviz cinsinden iç borçlanma, 2017 ekim ayına kadar sıfırken, artık iç borç stokunun dörtte biri döviz ve altın cinsinden. Devletin borcu da yandaş müteahhitlere dövizle verilen garantiler gibi kur arttıkça, durduk yerde artıyor. Borç yükümüz sıçrıyor. 128 milyar dolar gittiği için de dolar ve altın en ufak bir belirsizlikte artıyor. Salgın döneminde Brezilya ile beraber G-20’deki benzer ekonomiler içerisinde borç yükü en hızlı artan ülkeyiz. 128 milyar doları buharlaştıranlar ekonomiyi kısır döngüye soktular. Artık kuru tutmak için yüksek faize mahkûmuz.
KAŞIKLA VERDİKLERİNİ KEPÇEYLE GERİ ALDILAR
Bizim zorlamamızla, 1 milyon 150 bin esnafa 3 bin lira, 235 bin esnafa 5 bin lira yani toplamda 1 milyon 384 bin esnafa, 4 milyar 622 milyon lira karşılıksız, koşulsuz destek vereceklerini açıkladılar. Ama daha haftasında, kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri aldılar. Çünkü hovardalıkları ve beceriksizlikleri nedeniyle, bütçede millet lehine oyun alanı bırakmadılar. Akaryakıttan alınan ÖTV’yi artırdılar. Benzinin litresine 55 kuruş, mazotun litresine 67 kuruş, otogazın litresine 35 kuruş zam geldi. Bu zamlarla haziran-aralık döneminde, milletten toplanacak ilave ÖTV, yaklaşık 12 milyar lira. Yani ÖTV artışıyla milletin cebinden çekilip alınacak para esnafa verilecek hibenin neredeyse üç katı.
Kalan 8 milyar lira da milletin sırtına beceriksizliklerinin faturası olarak bindirildi. Yine “Bir kuruş vermeden yapıyoruz” dedikleri, Kamu Özel İşbirliği projeleri için, sadece 2020’nin ilk 4 ayında, yandaş müteahhitlere bütçeden 10 milyar 297 milyon TL ödediler. 1,5 milyon esnafa 4 milyar 622 milyon lira, beş müteahhide, 10 milyar 297 milyar lira. Nerede hak, nerede hukuk, nerede adalet? Esnafımız bunların ne yaptığını görüyor, notlarını veriyor, yerlerine göndermek için de sandığı sabırsızlıkla bekliyor.
Bu ülkenin dara düşen esnafı, kahvecisi, kokoreççisi, gelecek umudu kalmayan genci, müzisyeni, sanatçısı, işsizi, borçlarının altında ezilen çiftçisi canına kıyıyor. Saray ahalisi, keyif içinde gününü gün ederken, millet işsizlik ve hayat pahalılığı sarmalında kıvranıyor. Ülkede işsizlik tsunamisi yaşanıyor. 10 milyondan fazla işsizimiz var. Yani çalışma çağındaki neredeyse her üç kişiden biri işsiz… Geleceğimizin teminatı gençler iş bulamıyor. Gelecek umutlarını yitiriyor. Gencecik evlatlarımız, başka bir ülkede oturma ve çalışma hayali kuruyor. Bu fırsatı yakalayan gençlerimizin, sevinçten ortalığı ayağa kaldırdığı paylaşımları, bizim içimizi acıtıyor. 5 milyon 700 bin gencimiz ne okuyor ne de bir işte çalışıyor. Okumak da fayda etmiyor, üniversite mezunu işsiz sayımız 1 milyonun üstünde. Enflasyon canavarı milletin kanını emiyor. Uzun uzadıya hesaba gerek yok. Bugün bir marketten çıkanların, bir pazardan çıkanların yüzündeki şaşkınlığa, umutsuzluğa bakın yeter. Millet bu işsizliğin, bu yoksulluğun sorumlusunun kim olduğunu biliyor. “Bu işi sandık temizler” diyor. Gereğini yapmak için sabırsızlıkla seçimi bekliyor.”
Kaynak: Duvar