EĞİTİM VE TRAFİK KAZALARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

2022-2023 eğitim-öğretim döneminin başlamasına bir ay gibi zaman olmasına rağmen veliler şimdiden kara kara düşünmeye başladı. Birden fazla çocuğu eğitim-öğretim alacak olan velilerin durumu ise daha da zor. Bu durumdaki veliler, önlerine aldıkları kağıt ve kalemle sağdan sola, yukarıdan aşağıya hesap yapsa da işin içinden bir türlü çıkamıyor. Çünkü yüksek enflasyonun yarattığı hayat pahalılığı maaşlarının sürekli erimesine, bugün yapılan hesabın yarını tutmayacağının bilincinde…

Milli Eğitim Bakanlığı, 18 milyon öğrencinin, milyonlarca öğretmen ve personelin yeni eğitim-öğretim yılına, 12 Eylül 2022’de başlayacağını açıkladı. Açıklamanın ardından girdi maliyetlerin günbegün artması nedeniyle özel okullar, servisler, dershaneler fiyatlarını zamlı açıklamasına rağmen, önümüzdeki eğitim-öğretim yılında kendilerini neyin beklediğini yine de ön göremiyor. Devlet okullarında ise değişen bir şey yok. Yine veli ve öğrenci istemediği okullara kayıt yaptırmak zorunda kalıyor, adrese dayalı kayıt sistemi torpille yürütülüyor, personel ve diğer maliyetleri karşılayabilmek için yasak olmasına rağmen kayıt parası talep ediliyor, veli ilk günden okul yönetimiyle ters düşmemek için tüm şartları kabul etmek durumunda bırakılıyor.

Bu yıl bir çocuğu üniversiteye, üç çocuğu 8, 9 ve 12’nci sınıfa gidecek olan bir veli dert yandı. Söze ‘Tek maaşlı, kirada oturan devlet memuru bir babayım. Eğitimin-öğretimin önemini bilen ve çocuklarımın iyi bir eğitim alması gerektiğini düşünen biriyim. Ama son yıllarda okumanın, diploma sahibi olmanın önemini kaybettiğini üzülerek görüyorum. Bunun yerine hiçbir eğitim-öğretim almamış, bir siyasi partinin içinde palazlanıp servet sahibi olmuş kişilerin itibar görmesi hiçbir ilim, bilim üretmeden sadece paranın gücü ile takdir görmesi beni derinden yaralıyor. Neden böyle oldu. Eskiden okuyan itibarlıydı. Şimdi üç kağıtçılar, yalancılar, dolandırıcılar itibar görüyor, onlar söz sahibi oluyor’ diyerek içini şöyle döktü:

-Kızım il dışında üniversite kazandı. Allah kısmet ederse hemşire olacak. Kızıma devlet yurdu çıkmazsa, özel yurt veya ev lazım, harçlık lazım, yılda birkaç kez memlekete git-gel parası lazım, defter, kitap ve diğer kaynaklar için para lazım.

-8’nci sınıfa giden çocuğumun okul masrafları 4 bin lirayı bulur. Bunun harçlığı, yemesi, servisi ve dershanesi de var.

-9’ncu sınıfa giden çocuğum için de en az 4 bin lira maliyet gerekli. Onun da servis ve beslenme ücreti eklenince maliyet daha da artacak.

-Ya 12’nci sınıfa giden çocuğuma ne yapayım. O da 8 ve 9’uncu sınıfa giden kardeşleri gibi bir maliyeti yaratacak. Ama 12’nci sınıf olduğu için dershanesi ve harçlığı daha fazla olacak.

‘Şimdi ben size soruyorum. Tek maaşla bunca yükün altından nasıl kalkarım.  Çocuklarım durumun farkında. Ancak gözlerimin içine bakıyorlar. Hepsinin beklentisi aynı okumak. Tabiri caizse okuyup adam olmak ve bana omuz vermek. Ama şimdi benim omuz verme zamanım. Benim gibi milyonlarca veli var. Devletin buna bir çözüm bulması ve eğitimde fırsat eşitliği yaratması gerekiyor.’

KAZA GELİYORUM DİYOR

Önce Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolunun da bir araç şarampole yuvarlandı. Ambulans, itfaiye ve gazeteciler olay yerine gitti. Anladığımız kadarıyla hiçbir tedbir almadan park eden araçlara devrilen bir otobüs çarptı. Sonuç korkunç, aralarında gazeteci, sağlıkçı ve itfaiyecilerin bulunduğu 15 kişi öldü, 31 kişi yaralandı.

Bu haberin acısı derinden hissedilirken, bu kez Mardin’in Derik ilçesinden kahreden haber geldi. Freni boşalan bir tır, önündeki iki araca çarptıktan sonra takla atarak durdu. Yine hiçbir tedbir alınmadı. Bu kez toplanan kalabalığın içine freni boşalan başka bir tır daldı. Tablo değişmedi. Fatura ağır oldu. 20 kişi öldü, 26 kişi yaralandı.

Her iki kaza bir kez daha gösterdi ki maalesef trafik kazası veya diğer doğal afetlerde tedbir almasını beceremiyoruz. İlk yardım konusunda yeterli bilince sahip değiliz. Onca felaket yaşıyoruz ama bir sonraki başımıza gelene kadar olanı unutuyoruz. Mutlaka bu konularda okul sıralarında ve ilgili kuruluşlar tarafından eğitimler verilmeli, halk bilinçlendirilmeli. Bir daha böyle acılar yaşamamak dileğiyle yazıma merhum Doğan Cüceloğlu’nun şu dörtlüğüyle sonlandırıyorum.

Yanınızdaki kişiye değer verin.

Kırmayın onu.

Durup durup sevdiğinizi söyleyin, özel hissettirin.

En ufak bir şeyde ‘bitti’ demeyin, ağlatmayın, üzmeyin.

Neden mi?

Çünkü; Ölümün Saati Yok!

Sevgiyle kalın.

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir