SUR ÇOK ŞEY GÖRDÜ, ÇOK ŞEY YAŞADI…

Sur demek Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr ya da Diyarbekir demektir. Yaşamın kesintisiz 7 bin 500 yıldan bu yana devam ettiği Diyarbakır’ın kalbi Sur; Hurriler’den-Mitanniler’e, Hititler’den-Asurlar’a, Medler’den-Persler’e, Büyük İskender’den-Romalılar’a, Bizanslılar’dan-Araplar’a, Selçuklu Hanedanı’ndan-Osmanlılar’a kadar 33 medeniyete ev sahipliği yapmış dünyanın ender kentlerinden biridir.

Bu arada Hilar Mağaraları ve Çayönü’ndeki kazılarda Diyarbakır bölgesinin insanların göçebelikten yerleşik hayata, avcılıktan tarımsal üretime geçip, köy yaşantısının ilk temellerinin atıldığı yer olduğu, yani yaşamın 12 bin yıl öncesine dayandığı ve de insanlık tarihi açısından önemli bir merkez konumunda bulunduğunu hatırlatmakta da yarar var.

Sur tarihi boyunca çok şey gördü, çok şey yaşadı. Şimdilerden büyükşehir olan Diyarbakır’ın 4 merkez ilçesinden biri olan Sur, ismini etrafını saran 5,5 metre uzunluğunda kalkan balığı şeklindeki surlardan yani Diyarbakır Kalesi’nden almaktadır. Bu kadar medeniyete ev sahipliği yapan ve açık hava müzesini andıran Sur’da doğal olarak birçok eser bulunuyor.

Diyarbakır’ın yaşamını ve kültürünü ortaya koyan mimar ve iç mimarların yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olan Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Gökalp, Ahmet Arif müze evler ile Cemil Paşa Konağı, Gazi Köşkü, Erdebil Köşkü, Kuşdili Köşkü bunlara sadece birkaç örnektir.

Sur, aynı zamanda tarihi boyunca dinlerin ve hoşgörünün de merkezi olmuştur. Birçok inançtan insanın yaşadığı Sur’da İslam dünyasında beşinci Harem-i Şerif olarak bilinen Ulu, Behrampaşa, Kurşunlu, Safa Parlı, Aynalı Minare, Hz. Ömer camileri, Dört Ayaklı Minare, Meryem Ana, Saint George, Mar Petyun Keldani, Ermeni Protestan, Ermeni Katolik ve Surp Giragos Ermeni Kilisesi gibi ibadethaneler bulunuyor.

Sadece bunlar mı, elbette ki hayır. Surlarla birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Hevsel Bahçeleri, Dicle Nehri, Kırklar Dağı, Deliller (Kervansaray) ve Hasan Paşa hanları, Kadı Hamamı, Hz. Süleyman Camii ve içinde 27 sahabenin bulunduğu makber. Daha neler var neler, saymakla bitmez.

Sur çok şey gördü, çok şey yaşadı. Bunlardan biri de 7 yıl önceki hendek çatışmalarıydı. Yaklaşık 100 gün devam eden, 5 yıl boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edilerek bir rekora imza atılan Sur’un Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde onca can toprağa düştü. Tarihe sahip çıkılmasını isteyen Baro Başkanı Tahir Elçi katledildi.

Halen restorasyon ve inşaat çalışmalarının devam ettiği Sur sokakları, bugünlerde çok yoğun… Yabancı turist az olsa da var, fakat özellikle yerli turistler kafile kafile Sur sokaklarını ve yukarıda bir bölümünü anlattığım tarihi eserleri geziyor, bilgi alıyor. Bazı meraklılar da çatışmaların yaşandığı alanda olmaktan hem ürperiyor, hem de neler yaşandığını sormaktan geri kalmıyor.

Turistler eski Sur’u bilmedikleri için yeni Sur neredeyse hepsine çok güzel ve ilginç geliyor. Ancak Sur’u bilenler o tarihi, kültürü, sokakları arıyor, özlemle geçmişi yad ediyor.

Bende o eski Sur’u arayanlardanım. Yeni yapılan konutların ve işyerlerinin hiçbir özelliği, heyecanı verici dokusu bulunmuyor. Hepsi birer taş yığınından ibaret duruyor. Nerede o eski daracık cıvıl cıvıl sokaklar, nerede o yazları serin, kışları sıcak tutan gerçek Diyarbakır taşları ve mimarisiyle yapılan evleri ve işyerleri, nerede komşuluk, nerede insani ilişkiler, nerede her dinden insanların birbirinin kültürüne, dinine saygı gösterdiği günler.

Şimdi her şey suni ve ticaret üzerine kurulu… Bunu dini mekanlarda da görebiliyorsunuz.  Birçok örnek var ama ben sadece bir örnek vereyim. Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin bahçesi, kilisenin giderlerini karşılayabilmek amacıyla kafe işletmecilerine kiraya verilmiş. Burada müşterilere kadehle meşhur Ermeni Şarabı satılıyor. Benin şaraba bir itirazım yok, satılabilinir. Ama ulu orta içilmesi şık durmuyor. Çünkü kiliseyi ziyarete gelenlerin büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor. Hem kafedeki yoğunluk, hem kadehle şarap satılması yerli turistler tarafından rahatsız edici bulunuyor. Bunun yerine kiliseye gelir sağlamak amacıyla dünyanın her yerinde olduğu gibi paralı giriş ve makinelerle sıcak-soğuk içecek satılmalı diye düşünüyorum.

Sur’da restorasyon ve inşaat çalışmaları devam ediyor. Restorasyonlar ve inşaatlar mimar ve iç mimarların gözetiminde aslına uygun yapılmalı, yeni konut ve işyerleri eskiye göre sürdürülmeli, tarihi ve turistik yerlerdeki rantların önüne geçilmeli. Sur çok şey gördü, çok şey yaşadı. En azından bundan sonra rahat etsin. Yetkililere duyurulur.

Sevgiyle kalın.

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir