TAKLACI GÜVERCİN…

Aslında uzun uzun anlatmaya gerek yok. Güvercinleri meşhurdur Diyarbakır’ın, güvercincileri de öyle yani kuşbazları… Onlarla ilk karşılaşmam, 1984 yılına dayanır. Bağlar’ı bilen bilir, güvercin sevdasına düşenlerin yolu muhakkak Fatih caddesinden geçmiştir. O caddede günümüzde bile sıra sıra dükkanlarda tüm endamlarıyla boy gösteren güvercinler, yeni sahiplerini beklerler..

Güvercin, hem özgürlüğün hem de tutsaklığın simgesidir. Güvercin aşkı ile yanıp tutuşanlar da, içlerindeki özgürlük sevdasının gökyüzünde kanatlanıp uçmasını seyre dalarlar. Özgürlük, güvercinin kanatlarında şekil bulur. Barış ise, taşıdığı zeytin dalında.. Ama kafese konulduğunda, kanadı olsa ne yazar! İnsanoğlu böyledir işte, tıkar bir kafese güvercinleri ve sonra canı istediğinde salar gökyüzüne.. Bunun adı da güvercin sevdası… Bu uğurda neler feda edilmez ki!

Küreng, Gugala, Narinci, Ciğeri, Atlas, Zeytuni, Kekme Atlas, Kekme Yusufi, Zengu, Yusufi, Kara, Miski, Beyaz, Mısırı, Kurugök, Kurukara, Siyah Parçalı, Beyaz Parçalı, Bozak, Kekme Ciğeri, Niski.

Bunlar Diyarbakır’a özgü 21 güvercin cinsiymiş. Aslında Diyarbakır, tarihi kadar eski bir Güvercin şehridir hatta başkentidir. Bir çok yazılı tarihi kayıtlarda Diyarbakır’ın güvercinlerinden söz edilmiştir.

Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde adını baraja veren Kral Kızı efsanesini duydunuz mu?

Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış. Koyunlarını bu vadide otlatan bir çobana aşık olan kral kızı, babasının gazabı ile karşılaşmış. Çoban da kral kızını saf ve temiz bir aşkla severmiş. Fakat kral bu ya, elbette ki kızının bir çobana gönlünü kaptırmasını kabul etmemiş. Bu sevdadan vazgeçmeleri için çok uğraşmış, türlü türlü yollara başvurmuş. Fakat nafile… En sonunda çareyi kızını kimsenin ulaşamayacağı kadar yüksekte bir yere hapsetmekte bulmuş. Bir seher vakti beyaz bir güvercin uçarak gelmiş kral kızının hapsedildiği kuleye… Nöbetçiler bir başka beyaz güvercinin de kulenin içinden havalanarak diğerinin yanına geldiğini görmüşler. Ve sonrasında, iki beyaz güvercin beraberce özgürlüğe ve sevdaya doğru kanatlanmışlar. Kral, kızını ne kadar arasa da bulamamış. Derler ki, kral kızı ile çoban güvercin olup uçmuşlar…

Bu kadim kentin kültürünün yaşamının bir parçası olan güvercinlerin en değerlileri, taklacı ve posta güvercinleridir. Havada uçarken verdikleri haz ile sahiplerini kendilerine hayran bırakan güvercinlerin, havada attıkları taklalar ile değerlerine değer kattıkları da söylenir…

Ama ben yine de derim ki;

BIRAK KUŞ DÖNSÜN DURSUN

SEN DÖNME YOLUNDAN.

TAKLACI GÜVERCİN ÇIKAR AMA

TAKLACI ADAM ÇIKMAZ DİYARBAKIR’DAN!

Benim tanıdığım Diyarbakırlı, kimselere benzemez. Tarihini taşlara yazan Diyarbakırlı, geldiği yeri de bilir gideceği yolu da kendi seçer. Merttir, sözünün eri dürüstlük timsali yürek taşır bedeninde.

Nice kavimler, krallar, şahlar, padişahlar görmüştür. Nice acılar nice sevinçler yaşamıştır. Nice zulümlere tanıklık etmiş, ama yine de dönmemiş doğru bildiği yoldan… Tıpkı Zümrüdü Anka gibi küllerinden yeniden doğmuştur her seferinde.

Taklacı adamları da asla barındırmaz içinde.

Benim tanıdığım Diyarbakırlı, iklimi gibidir. Yüreği sıcak, öfkesi serttir.

Benim bildiğim Diyarbakırlı, ne yolundan ne de sözünden döner.

İşte ben bu Dyarbakır’ı ve bu Diyarbakırlıyı hiç bir şeye değişmem.

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir