Ülkemizde yeni yeni duymaya başladığımız, fakat başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde 1990’lı yıllardan bu yana bilinen ve üzerinde bilimsel araştırmalar yapılan bir kavram ev genci… Bu kavramın tarifi, o ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı ile paralellik göstermektedir.
Türkiye’de ev genci kavram, ‘ne okuyan, ne çalışan, ne de iş arayan’ ya da başka bir deyişle ‘ne istihdamda, ne eğitimde’ anlamlarına geliyor. Türkiye yüzde 33’lük oran ile Avrupa ülkeleri arasında ev genci sayısının en yüksek olduğu ülke konumunda bulunuyor.
Uzmanlar; gençlerin yaşam memnuniyetlerinde düşüş, beklentilerle ilgili karamsarlıklar, yalnızlık ve mutsuzluk hissiyatında artış yaşanması gibi nedenlerle ev genci olduklarına vurgu yapıyor. Türkiye’nin İngiltere gibi bu konuda iyileştirme yapabilmesi için ise en az 5 ile 10 yılı kapsayan ciddi projeler geliştirmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Gençlerin problemlerinin gelecekte önemli bir toplumsal mesele ya da bu meselelerin bir çıktısı olacağının sinyallerinin görüldüğü konusunda da uyarılarda bulunan uzmanlar, konuyla ilgili yayınlanan ilk raporlarda, ev gencinin homojen ya da benzer gençlerden oluşmadığını ve çeşitlilik gösterdiğini de belirtiyorlar.
Bu ilk raporda, bir yandan gelecekleri ile ilgili karar vermekte zorluk yaşayan ve ancak doğru yönlendirme ile amaçlarını bulabilecek bir grubun varlığına dikkat çeken uzmanlar, diğer yandan bir sınava hazırlanırken, bir eğitimden diğerine geçerken ya da iş değiştirirken bir süreliğine beklemek zorunda kalan geçici ev gençleri grubunun varlığından bahsediyor. Toplumsal açıdan ivedilikle çözüm üretilmesi gereken kişilerin ise, yaşıtları ile eşit fırsatlara ulaşma şansı olmayan, çoğu kez dezavantajlı ailelerde büyüyen ve göz ardı edilen ya da toplumda görülmeyen gençlerin en riskli grubu oluşturduğuna işaret ediyorlar.
Ev genci konusunda İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı ile Avrupa İstatistik Kurumu’nun yaptığı araştırmaların yanı sıra Türkiye’de de son yıllarda bu alanda bazı araştırmalar yapılıyor ve birçok ortak sonucun olduğu ortaya çıkıyor. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
– Gençlerin yaşam memnuniyetlerinde düşüş,
– Yalnızlık ve mutsuzluk hissiyatında artış,
– Gençlerin gelecek beklentileri konusunda karamsar olma eğiliminde olmaları,
– Yaşam memnuniyeti ile iş güvencesi ve maddi istikrar arasında güçlü bir bağlantı kurdukları,
– Türkiye’de de dünya genelinde olduğu gibi kadınlarda ev genci oranının erkeklere göre çok daha yüksek olduğu, (Örneğin 2019’da kadınların oranı yüzde 41 iken erkeklerdeki oran yüzde 18’dir).
Aslında bir gözlem yaptığımızda ev genci olma gerekçelerini herkesin görmesi mümkün. Çünkü Türkiye’de siyasetten ekonomiye, gelir dağılımındaki adaletsizlikten hukuktaki eşitliğe kadar birçok konuda karamsarlık her geçen gün artıyor.
Özellikle genç nüfusta artan işsizlik oranları, yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra dahi iş bulamama endişesi, uzunca bir süreden bu yana gençlerin Avrupa ülkelerine gitme isteğinin arttığını göstermektedir.
Bu hafta yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na 2 milyon 607 bin 903 aday girdi. Yıllardır sınav merkezlerine giderim ve gözlem yaparım. İlk kez sınava giren gençleri bu kadar endişeli gördüm. Daha kötüsü, ilk kez sınavdan çıkan gençler bu kadar karamsar ve stresliydi.
Görünen o ki, önümüzdeki yıllarda ev genci kavramı daha çok karşımıza çıkacak. Karşımıza çıkmakla kalmayıp başımızı da çokça ağrıtacak. Dolayısıyla yöneticilerimizin başlarını kumdan çıkarıp kendini adım adım hissettiren bu büyük tehlikenin önünü almalılar. Yoksa Marmara Denizi gibi gençlerimizi de kaybederiz.
Sevgiyle kalın.