‘Diyarbakır’da basın ve medya neden gelişmiyor?’ sorusunu sıklıkla kendimize sorar dururuz. Bir bütün olarak medyayı ele aldığımızda, nedenleri deştikçe karşımıza sektöre sızmış yalakalar ve ihanet gruhları çıkıyor.
Hürriyet gazetesinin eski sahibi merhum Erol Simavi, ‘Basın’ için şöyle demişti: “Basın Dünyada beş kuvvetten biridir, dördüncü kuvvettir derler. Bu söz Türkiye için geçerli değil… Birinci kuvvet Türkiye’de basındır…” Gelin görün ki, bugün genelde Türkiye’de, özelde kadim kent Diyarbakır’da da basın yerlerde sürünüyor. Ne gücü, ne de kuvveti kaldı!
Buraya bir nokta koyarak, başka bir pencere açıyorum. Kendisi gazeteci olmadığı halde gazetecilere ders niteliğinde güzel bir yazıyı kaleme alan kamu görevlisi sevgili kardeşim Muhammet Beybur’u tebrik etmek istiyorum. Sevgili Beybur, köşe yazısında isabetli bir eleştiri yapmış. Ben de noktasına virgülüne dokunmadan yazısını aynen aktarıyorum.
“SATILIK KALEMLER VE KİRALIK AKILLAR”
Gazeteci; haber ve bilgi kaynağına en hızlı şekilde ulaşabilen ve bu kaynaklar sonucu elde ettiği bilgileri doğru ve tarafsız bir şekilde okurlarına sunan, haksızlıklar karşısında susmayan, dik duruş sergileyen, haklının yanında olan, haksızlık karşısında tepkisini ortaya koyan, farklı düşüncelere söz hakkı tanıyan, uzlaşma zemini oluşturan, güncel olayları doğru ve tarafsız bir şekilde yorumlayan, hoşgörü ve alçak gönüllülüğü kendine prensip edinen, dinleyen, kendi fikrini topluma empoze etmeye çalışmayan ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile topluma aktaran kişidir.
Günümüz toplumunda kitleleri belirli bir yöne yönlendirmenin ve idare etmenin en önemli araçlarından biri olan medya, toplumu müspet ve doğru bir şekilde sevk etmek gayesiyle çalışması gerekirken, ne acıdır ki içinde bulunduğumuz zaman diliminde, yozlaşmayı teşvik eden ve toplum nazarında yozlaşmış birtakım insanların şaibeli işlerini kamufle etmek amaçlı operasyonel faaliyetler için kullanılan, bir vasıtaya dönüşmüştür.
Kendinin gazeteci kabul eden veya topluma bu şekilde empoze etmeye çalışan birtakım kişiler, gazetecilik kimliği adı altında yalan, yanlış ve yanlı haberler yaparak, bu kutsal mesleğe gölge düşürmektedirler. Kalemşörlük, tetikçilik, yalakalık, birilerine yamanmak, çıkar ve menfaat sağlamak, bu karaktere sahip olan kişiler için, yaşadığımız toplumda en revaçta bir hal almıştır.
Bir gazetecinin kalemini satmasını ve aklını kiraya vermesini iki temel başlık ile örneklersek;
1- Kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda bir takım gerçekleri gizlemek için, yalan, yanlış ve uyduruk haberler yapmak.
2- Bir hami’nin kanatları altına girip, onun siyasi ve ticari çıkarları için rakiplerine iftira ve karalama kampanyası yaparak ( tetikçilik ), aba altından sopa göstermek.
Diyarbekir’de bunun gibi yanlı, yalan ve yanlış haberlerle toplumu etkisi altına almaya çalışan ve bu minvalde yönlendiren, bununla birlikte kendini gazeteci diye lanse eden bir takım kişiler yüzünden, Diyarbekir’ in gerçek manada sorunları gün yüzüne çıkmamakta olup, çözüm de üretilmemektedir. Bu tür kişiler bazen bir siyasetçiyi, bir bürokratı veya bir esnafı hedef alarak, kendi çıkar ve menfaatleri veya kanatları altına sığındığı hamisinin ticari geleceği için sosyal medya hesaplarından veya basın yolu ile kendilerine rakip kişiler hakkında, her türlü bilgi ve belge toplayarak, tehdit, şantaj ve karalama kampanyası ile itibarlı kişileri de, toplum nazarında itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. İşte bu yolu kendine mubah gören ve gazeteci diye geçinen birtakım kişiler, toplum nazarında ” SATILIK KALEMLER VE KİRALIK AKILLAR ” diye lanse edilmektedirler.
Böylesi trajikomik bir manzara genelde Türkiye’de, özelde de Diyarbekir’de sıkça karşılaştığımız bir durum olup, güce tapan, her devrin adamı olan, fondaj ve yandaş birtakım sözde gazeteciler, daha çok korku ve lüks yaşam arzusu, Yamanmayı ve yalakalık yapmayı, gazetecilik mesleğinin önümde tutmaktadırlar. Bunu yaparken kendi değerlerini, ilkelerini ve onurlarını çiğneyip, menfaat karşılığı kalemini sattığı ve aklını kiraya verdiği kişiye de, bu değerleri çiğnettirmektedirler.
Diyarbekir halkı bu tip kişilere neden ve nasıl inanılır diye derinlemesine irdelediğimizde, geçmiş yazılarımda da dile getirdiğim gibi karşımıza yine araştırmayan, sorgulamayan, gerçeği görmeyen, körü körüne her söylenene ve yazılıp çizilene inanan bir kitle ile karşılaşmış bulunmaktayız. Günümüzde araştıran, sorgulayan, düşünen, gerçeğin peşinden giden, ufku geniş, dik duran, yalakalık yapmayan, birilerine yamanmaya çalışmayan, gerek toplum içerisinde yaşayan fert olarak, gerekse de yazan ve çizen olarak, maalesef çok az sayıda insan kitlesi bulunmaktadır.
Bal tutan parmağını yalar misali değil, bal tutan parmağını yalatır düşüncesi ile hareket edip, insanların beyinlerine ve kalplerine eğer ki bu şekilde nüfuz etmişseniz, gazetecilik mesleğinde başarılısınız demektir.
Bu yazıda asıl vurgulamak istediğim husus, tüm insanlığın geleceği için aklını kiraya verenler ile kalemini menfaat karşılığı satanların azalması için, toplumun bu saatten sonra gerçekleri sorgulayarak ve araştırarak doğrular ekseninde hareket edip, bunun yaygınlaşması ve çoğalması oranında, Diyarbekir daha fazla güzelleşecektir.
AKIL VÜCUDUN EFENDİSİDİR…
İSLAM’IN TEMELİ AHLAK, AHLAKIN ÖZÜ BİLGİ, BİLGİNİN ÖZÜ DE AKILDIR..!