ORTADOĞU’NUN KANAYAN YARASI

İsrail ile Filistin arasında son günlerde yaşanan şiddetin arkasında, iki taraf arasında çözümlenmemiş çatışmanın yine çözümsüz bırakılmış olması yatıyor. Fırlatılan roketler, hava bombardımanları ve ölümlerin ardında Orta Doğu’nun kalbindeki bu kanayan yaranın devam ettiğinin göstergesidir.

İsrail Filistin arasındaki  sorunlar yıllar geçmesine rağmen değişmediği gibi bu sorunların yol açtığı nefret ve öfke de yıllar değil kuşaklar boyu şiddet ve ölüm getirmeye devam ediyor. 100 yılı aşkın bir süredir Yahudiler ve Araplar, Ürdün (Şeria) Nehri ile Akdeniz arasındaki topraklarda egemen olma mücadelesi veriyor. İsrail, kurulduğu 1948’den bu yana Filistinlilere bir dizi ağır yenilgi yaşattı ama hala kazanamadı.

KUDÜS’ÜN ÖNEMİ

Anlaşmazlık ve çatışma sürdükçe iki taraf da güvende değil. Kesin olan şey  ise birkaç yılda bir ciddi ve şiddete dönüşen yeni bir krizin ortaya çıkmasının kaçınılmazlığıdır.. Bu döngü son 15 yıldır daha çok İsrail ile Gazze Şeridi’ni ayıran sınıra odaklı yaşanıyor. Bu kez yaşananlar ise Kudüs ve kutsal yerlerdeki gerginliklerin şiddete dönüşmesini  bir kez daha hatırlattı. Kentin Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar için kutsal oluşu sadece dini temellere dayanmıyor. Yahudi ve Müslüman için  kutsal olan yerleri aynı zamanda her iki tarafın da  ulusal sembollerini oluşturuyor. Coğrafi olarak bu yerler birbirine kelimenin tam anlamıyla bir taş atımı mesafededir.

TETİKLEYİCİ FAKTÖRLER NELERDİR?

Olayları tetikleyen faktörlerden biri de bir kısım Filistinli ailenin, uluslararası statüsü bakımından İsrail işgali altındaki Filistin toprağı sayılan Doğu Kudüs’ün eski kent duvarlarının hemen dışındaki Şeyh Cerrah mahallesindeki evlerinden ve topraklarından, İsrail mahkemelerinin kararıyla, Yahudi yerleşimcilere verilmek üzere atılma tehdidiyle karşı karşıya olmasıdır..

Burada konu birkaç evin mülkiyeti konusundaki bir anlaşmazlık değil. Birbirini takip eden İsrail hükümetlerinin tümü tarafından benimsenen Kudüs’ü sürekli olarak Yahudi bir kent haline getirme stratejisinin parçası olması bakımından önem taşımasıdır.. Kentin işgal toprağı sayılan alanlarına uluslararası hukuk çiğnenerek büyük Yahudi yerleşimleri inşa edildi. Son yıllarda hükümet ve yerleşimciler, Eski Kent duvarlarına bitişik Filistin evlerini tek,Tek  ele geçirmeye çalışıyor.

Buna bir de Ramazan ayı boyunca İsrail polisinin Filistinlilere yönelik sert polisiye tutumlar alması ve Müslümanlar tarafından Mekke ile Medine’den sonra en kutsal mekan sayılan Mescid-i Aksa’nın içine göz yaşartıcı gaz ve ses bombası atması eklendi. Bunun üzerine, Gazze Şeridi yönetimindeki Hamas,  İsrail, Mescid-i Aksa ve çevresiyle Şeyh Cerrah mahallesindeki güçlerini çekmesi yönünde bir ültimatom verdi ve ardından roketler fırlattı.

KANAYAN YARALAR İYİLEŞMEZ

1990’larda Oslo Barış Süreci devam ederken kısa bir süre barış ve huzur için umut vermişti. Fakat öyle olmadı. Filistinli ya da İsrailli liderlerin en önemli gündemlerinin barış olması gerekirken, her iki tarafın siyasi liderleri, aynı zamanda kendi iç siyasi mücadeleleriyle boğuşuyor, kendi konumlarını korumaya çalışıyor ve barış konusunda yıllardır ciddi bir adım atmamaları barışı güçleştiriyor… Carnegie Endowment Uluslararası Barış Enstitüsü ve ABD/Orta Doğu Projesi tarafından  yayımlanan bir ortak raporda, en büyük önceliğin Filistinliler ile İsraillilerin eşit haklara ve eşit güvenliğe sahip olma tezi savunuluyor.

Raporda;  Amerika Birleşik Devletleri’nin, “İsrail kontrolü altındaki topraklarda yaşayan herkesin tam eşitliği ve haklarını desteklemesi ve iki ayrı, eşitsiz sistemi onaylamaması gerektiği” kaydediliyor. Ama bu günlerde,  eski realiteler, bildik söylemler ve 100 yıllık bir mücadeledeki son kaçınılmaz patlamanın diğer her şeyi ezip geçtiğine tanık olmaktayız.

 

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir