Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşanan kuraklık ve bu kuraklığın başta çiftçilerimiz olmak üzere tüm halkımıza etkilerini konu ettiğim 2 bölüm halinde yayınlanan yazım, beklenenin çok üstünde olumlu tepkiler aldı. Ve tabi ki benim en mutlu olduğum tarafı; bölgemizde ve özellikle de Diyarbakır’ımızda gündem oluşturabilmek oldu. Gerek telefonla gerekse ortak dostlarımız aracılığı ile bana ulaşan çiftçilerimiz sadece Diyarbakır’dan değil; Şanlıurfa’dan, Mardin’den, Kızıltepe’den ve hatta Ankara’dan bile beni arayıp sorunlarını dile getirdiler, içlerini döktüler.
Tabii ki akıllarında birçok soru var. Bu sorularla beraber omuzlarında dert yükü… Birçoğu borç içinde. Hasattan sonra ödenmesi gereken borçlar bu yıl maalesef ödenemeyecek. Çünkü birçok çiftçimiz, yaşanan kuraklık nedeniyle hasat bile yapamayacak.
1990’LI YILLARDAN BERİ BİLİMSEL VE MODERN TARIM YAPAN BİR ÇİFTÇİMİZİN ANLATTIKLARI, TÜM GERÇEĞİ AÇIKÇA ORTAYA KOYMAKTA:
Bölgemizdeki iklimsel koşullardan ötürü her birkaç yılda bir yaşanan kuraklıktan ötürü kuruyan ekinlerine çare bulmak amacıyla 1990’lı yıllarda sondaj kuyuları açılmaya başlanmıştır. Tarımla uğraşan tüm üreticilerimiz kendi öz kaynaklarıyla birer birer su kuyularına kavuşuyordu. Toprağın suyla buluşması, modern tarımın da önünü açar ve bölgemiz yılda 2 ürün elde etmeye başlar. Bu ürünler Kızıltepe’de mercimek artı pamuk son yıllarda ise mısır olarak görülmeye başlandı. Tabi ki bu ürünler, bölgemizin diğer yerlerinde de başka başka çeşitliliğe sahipti. Çiftçimizin yüzü gülmeye başlamıştır. Bölge ve bölge halkının refah seviyesinde gözle görülür bir artış kaydedilir.
İlk başlarda her şey yolunda gitmektedir.
Fakat daha sonraki yıllarda çiftçilerimiz sulamada kullandığı enerjinin maliyeti ile başa çıkamadılar. Çünkü bu enerjinin maliyetinin dünyada eşi benzeri yoktu. Hem devletimize hem de üreticiye büyük bir yük olmaya başlamıştı. Bu yükü kaldıracak takat kalmamıştı. Oysa üreticimizin tek isteği, tarladaki ürününü suyla buluşturmaktan ibaretti…Döktüğü alın teri, sarf ettiği emek boşa gitmesin hem kendisi hem devleti hem de tüm bölge halkı kazansın istiyordu. Açılan kuyular kapanıyor, biriken enerji borçları katlanarak artıyordu. Ödenemeyen borçlar yüzünden çiftçilerimize haciz geliyor, hak ettikleri desteklemeleri bile icra yoluyla haczediliyordu.
ÇKS YANİ ÇİFTÇİ KAYIT SİSTEMİ İÇİN, ENERJİ ŞİRKETLERİNDEN “BORCU YOKTUR” BELGESİ İSTENMEYE BAŞLANDI.
Çiftçimiz artık iyice zor durumdaydı. Ödeyemediği enerji borçları yüzünden ÇKS kaydı alamıyor ve desteklemelerden faydalanamıyordu. Artık bırakın ikinci ürünü, birincisini bile ekemez ekse de hasat edemez duruma gelmişti. Şimdilerde yine bu belge şart koşuluyor mu bilmiyorum ancak eğer şart ise, bu belgenin gereksizliğine yürekten inanıyorum. Çünkü enerji dağıtımı ülkemizde özel sektörün elinde. Özel sektöre olan borçla, çiftçinin üreticinin devletten alacağı destekleme arasında ne gibi bir bağlantı kurulabilir ki? Sonuçla borç harç da olsa hasat zamanını bekleyen üretici, elbette ki tarladaki ürününden elde ettiği para ile borcunu da ödeyecektir. Üreticilerimizi mevsimsel koşullara, yağmayan yağmurlara mahkûm etmek, pek de haklı bir davranış biçimi değil bence. Sonuçta, bir halkın refah seviyesi ne kadar yüksekse o ülke o denli zengindir. Çiftçilerimizi elektrik enerjisine mecbur bırakmak yerine, barajlarımızdaki suyu daha rantabl kullanabilir, hali hazırda zaten var olan sulama kanalları ile bölgedeki üreticilerimizin kullanımına açabilirdik.
30 YIL ÖNCE YAPILAN ATATÜRK BARAJININ SULARI BUHARLAŞMAYA TERK EDİLDİ.
Bu barajımız neredeyse ekonomik ömrünü tamamlamış durumda. Ancak ne yazık ki GAP bölgesinde hala suyla buluşamayan milyonlarca dönüm tarım arazisi var. Bir tarafta birkaç yılda bir yaşanan kuraklık nedeniyle arazilerde kuruyan ürünler, giderek yoksullaşan üretici diğer tarafta ise tarımda yaşanan bu durum nedeniyle büyük zarara uğrayan devletimiz… Nasıl mı; devletimiz ithalata başvuruyor, yüksek fiyatla aldığı tarım ürününü iç pazara uygun fiyatla vermek zorunda kalıyor.
ÇİFTÇİLERİMİZ TALEBİ ŞU: “BARAJ SUYU GELİNCEYE KADAR, TÜM ÜRETİCİLERE KALİTELİ, KESİNTİSİZ VE UCUZ ENERJİ SAĞLANMALI”
Ülke olarak Küresel İklim Değişikliği nedeniyle yaşadığımız tüm zararları en aza indirmek için özellikle tarımda “acil eylem planı” yapılmalı ve GAP bölgesindeki sulama kanallarını en geç 2023 yılına kadar bitirmeliyiz. Ülkemizin ve üreticilerimizin bu kanallara ihtiyacı var. Aksi takdirde devletimiz ithalata, üreticimiz ise yoksulluğa mahkûm olmaya devam edecektir. Toprağını suyla buluşturan her ülke, zenginlik ve refah kapısının kilidini açmış demektir.
SU, YAŞAMDIR…SU GELECEK, SU BOLLUK BEREKET, SU BARIŞTIR. SU VARSA KADER GÜLER, KEDER YOK OLUR!..
GELİN BU TOPRAKLARIN SUYA HASRETİNİ DİNDİRELİM, KAZANAN OLALIM KAYBEDEN DEĞİL!