ÜLKELERİN ZENGİNLİĞİ

Zenginlik nedir sizce?
Hepimizin aklından geçen ya da hayalini kurduğumuz veya zaten yaşadığımız zenginlik, muhakkak ki farklı farklıdır.
Gerçek zenginlik denilince ise, birçok tanımlama yapabiliriz.
Gerçek zenginlik kimine göre akıl ve beden sağlığı, kimine göre iki lokma bir hırka, kimine göre ise gönül zenginliği… Yenilen soğan ekmek bile olsa, baklava börekmiş gibi keyif alıyorsak, ne mutlu bizlere… Yahut şu yalancı dünyaya bir çocuğun gözlerinden onun masumiyeti ile bakabiliyorsak, durdurabiliyorsak savaşları, barış içinde yaşamayı becerebiliyorsak, yeryüzündeki bir tek canlının dahi aç kalmaması için elimizden gelen ne varsa yapıyorsak eğer; bizler bu dünyanın en zengin insanlarıyız demektir. Gerisi lafügüzaf! Yani boş laf!
Tabi ki tüm bunlar, bizi yönetenler için de aynı şekilde geçerlidir.
“Yöneticileri fakir olan milletler zengin olur, Yöneticileri zenginleşen milletler de fakirleşir. Hz. Muhammed (S.A.V.)” Ne de güzel söylemiş değil mi?
Geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe geçerliliğini her daim koruyacak olan bu sözün üzerine başka bir söz söylenmez elbette.
Bugün sizlere bir öykü anlatacağım.
Lütfen sonuna kadar okuyun ve bu öyküden mutlaka bir çıkarım yapın.
HALKIN FAKİRLİĞİ
Japonya’da 4. yüzyılın sonuna doğru tahta oturan İmparator Nintoku, yüksekçe bir kuleye çıkar ve ülkesine bakar. Evlerin bacaları tütmediğini fark eder. Bulutlara doğru yükselen tek duman dahi göremeyince, halkının fakir düştüğünü ve bu yüzden hiç kimsenin evinde pirinç bile pişiremediğini anlar.
Hemen bir ferman çıkartan Nintoku, halkının üç yıl boyunca bir tek kendileri için çalışması emrini verir. Sarayda çalışanları dahi evlerine gönderir…
Sadece kendileri için çalışan halk, üç yılın sonunda fakirlikten kurtulur ve bolluğa kavuşur…
Nintoku yine kuleye çıkar, ülkenin her köşesinde ocakların tütmekte olduğunu gökyüzüne yükselen dumanlardan anlar. Yanındaki eşine büyük bir mutlulukla “artık zenginiz” der…
İmparatoriçe ise üç yıl süren bakımsızlıktan dolayı her köşesi eskiyen, çatısı akan, çiçekleri bile solmuş sarayı göstererek “sen buna zenginlik mi diyorsun” der…
Nintoku’nun cevabı, yüzyıllardır Japonların aklından çıkmaz; “Halkın fakirliği, bizim fakirliğimizdir, halkın zenginliği de bizim zenginliğimizdir.”
İşte bu nedenle diyorum ki, bizim ve dünyadaki tüm ülkelerin zenginliği, halkın zenginliği ile ölçülür.
Bir ülkenin halkının refah seviyesi ne kadar yüksekse, o ülke de o denli zengindir. Sosyal refah sağlanmadan ne sosyal devlet olur ne de zengin bir ülke…
Ülkelerinde sosyal refahı gerçekleştirebilen yöneticiler ise, en başarılı yöneticilerdir. Umarım bir gün sosyal refahı ve sosyal devleti tam anlamıyla yaşayabilir ve yaşatabiliriz…Haftaya görüşmek üzere, şimdilik hoşçakalın.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir